23 Haziran 2009 Salı

Vuvuzela!..



Konfederasyon kupasıyla tanıştık kendisiyle..Neden mi bahsediyoruz; Vuvuzela denilen, genellikle G.Afrika'da maçlarda çalınan, korna tarzı sesler çıkaran, gürültünün ulaştığı en dip noktaya sahip "stadyum kornası"!..
Dünya kupası tanıtım toplantılarında da simge olarak çıkmıştı tıpkı France'98'deki horozun olduğu gibi.."Mini Dünya Kupası" maçları başlayana kadar kimse buna sesini çıkarmamıştı ve kulaklarının pasının silineceğini düşünenler hiç de az değildi!.Ne zaman ki G.Afrika ile Irak arasında açılış maçı oynandı, kimse kulaklarına inanamadı..Durmaksızın çalan ve sinek-arı karışımı vızıltıya benzeyen sesler, ellerin tv kumandalarına uzanmasına yol açmaya başladı..
Açılış maçıdır, ev sahibi maçıdır, heyecandır gelir geçer dedik ama nafileymiş; diğer tüm maçlar da bu durumdan farksızdı..
İlk aşamada sesin hafif şiddete getirilmesi tepkisi yerini zamanla, "mute" modunda maç izlemeye ve akabinde böyle maç mı izlenir diye kanal değiştirmeye bıraktı..Stadın en az yarısının sürekli yukardaki kardeşimiz gibi gırtlağını yırtarcasına "vuvuzela"yı üflemesini düşünün!..Gerçekten dayanılacak gibi değil..Ciddi şekilde tepkiler ve vuvuzelaya hayır kampanyaları oluşturulmaya başlandı..Yayıncı kuruluşlardan olsun, futbol forumlarında olsun baskılar arttı..Önümüzde zaman var bence G.Afrikalı kardeşlerimiz başka güzel simgeler oluşturabilir!..

Dünya kupasının, olimpiyatları da sollamasıyla, yeryüzünün en büyük spor organizasyonu olması sebebiyle, gerçekten böyle gitmez diyoruz!..Bare arada, gol olunca falan yapın da, ne siz üzülün ne biz; yoksa biz çıldıracağız ve sizi de bu dünya kupasını da hiç de güzel anılarla hatırlamayacağız!..

İşin kötü tarafı ise bu müzik aletinin(!) Avrupalı taraftarlar tarafından sevilmesi..Eğer Avrupadaki özellikle İspanya'daki statlarda bu sesi duyarsak şaşırmayın..Zira İspanyollar bu sese yatkın; Madrid'deki Türkiye maçını hatırlarsak orda da burdaki vızıltı gibi olmasa da sürekli düdük, korna tarzı sesler vardı..Aman diyorum, yoksa Dünya'nın en değerli ligi olmak üzere olan İspanya Ligi hem izleyici kaybeder hem de futbolcular İtalya'daki gibi ülke dışına kaçmaya başlar!..

18 Haziran 2009 Perşembe

Sporda görmek istediklerimiz..

Futbol erkek oyunudur, sert oynanır falan ama bu şekilde de bir yere kadar dimi..Biraz da renk katıp, süslemek lazım..Burada da işte devreye birkaç yıldır spor haberlerinin vazgeçilmezi olan bayan sunucular giriyor..Futbolun yemyesil çimlerinde açan nadide çiçekler olup televizyonlarımızın penceresinden bizlere konuk olurlar.. Sözü daha fazla uzatmadan mikrofonlarımızı pardon objektiflerimizi onlara çevirelim..

Tabi ki Burcu Esmersoy, haberleri dinlemeyi unutturur..

Simge Fıstıkoğlu - Habertürk..Analtılmaz izlenir..


Minecan Beyazadam - Ligtv..


Şansal Büyüka'nın kızı --> Sine Büyüka - Ntvspor..Yükselen değerlerden..


Berfu Haşıoğlu - Skyturk..Bu konuda kendini kabul ettirmiş, eskilerden biri..

Tuğba Dural - Cnnturk..Kendi kadar sesi ve diksiyonu iyi olanlardan..

Duygu Özşentürk - Ligtv..Yüzüne baya aşina olduk..



Favorim --> Melisa Çizmeci - GStv..Bilerek sona sakladım, stat etrafında sık sık görsek de bir türlü tanışamadık :)Buyrun..

Bunlar tabi tüm kanallardakiler değil, hemen her kanalda sporu sunan bir bayan spikere rastlamak mümkün. Bu sadece ülkemizde böyle değil, yabancılarda da sık rastlanan bir durum; onları da sormayın gitsin :)

16 Haziran 2009 Salı

GS Forması yakıştı..

Resim ve altındaki yazı herşeyi anlatıyor aslında!.
Sene 1992..Galatasaray yine vizyonuna, büyüklüğüne yakışır şekilde yıldızları almayı düşünüyor..Rijkaard ve Matthaeus ile ilgileniyorduk o zamanlar ve transferler için devlerle çekişiyorduk!! Yaratıcı medyamız üstün teknolojik imkanlarla Rijkaarda formamızı giydiriyor ve çok da yakıştığını söylüyor..Fazla söze gerek yok aslında..

Rijkaard, o dönem GS'ın ancak fotomontajlı formasını gazete sayfalarında giyse de; şu anda en azından antremanlarda sarı kırmızılı eşofmanları giyecek..Onun da çok yakışacağı kesin..

11 Haziran 2009 Perşembe

Problemin ta kendisi..

Resme bakmadan kim olduğunu başlıktan da anlayabiliriz..GS'ın ekonomik krizini bir kenara bırakırsak en büyük problemlerinden biridir Lincoln..Aslında uzun uzadıya yazmaya bile değer mi şu anda onu da bilmiyorum..

Kasedi en başa sararsak; transfer dedikoluları çıktığında kimse inanmamıştı GS'a gelebileceğine. Her gün yüzlerce insan gece yarılarına kadar forumlarda nöbetler tuttu..Yine bir "Piresin uçağı hazır" vakası bekliyordu herkes. "2006 yılında Bundesliga'nın en iyi oyuncusu" etiketli biri neden gelsin ki diyorduk herbirimiz ya da Schalke yaşı yaşlı sayılmayan bir 10 numarayı neden bıraksın deniyordu..


Ve gelmez denen 10 numaranın Atatürk havaalanına indiği gün yer yerinden oynadı, futbolcu karşıamaların en abartılısı yaşandı..Yaklaşık 10 bin taraftar gecenin kaç olduğuna bakmadan meşalelerle hava alanını ateşe vermişti..Taraftarların Hagiden beri hasret kaldığı ve canaydın döneminde doruğa çıkan yıldız hasreti ve 10 numara özlemi sona ermişti..Geldiğinde ilk 1 ay içinde 50binden fazla Lincoln forması satıldı (ben de dahil), sıradan bir hazırlık maçına (istanbulspor) 30bin kişi gitti ve ilk günden itibaren şu anda herkesin nefret ettiği Lincooolllnnn Lincooollllnnn tezahuratları başladı..

O da taraftarın bu karşılıksız ve Hagi dahil kimseye daha hiçbirşey yapmadan gösterilen bu sevgisine kayıtsız kalmadı; hatta bunu suistimal etme yoluna gitti..Her yerde taraftarı öven sözlerle bunu süsledi..Kısacası şov yapmaya geldiği ülkede işler sandığından kolay gitmeye başlamıştı..İlk seneki şampiyonlukta hemen hemen hiçbir katkısı olmamasına rağmen şampiyonluk kutlamalarında en çok tezahurat yapılan oyuncuydu..

İkinci sene başında yine kötü, vurdumduymaz, şımarık tavırlarda olunca zaten diğer oyuncular tarafından sevilmeme durumu taraftara da meksika dalgası şeklinde yayılmaya başladı..Adamı birden göklere çıkardık, birden sildik..İlk yarı sonunda tahtının sallanmaya başlamasıyla biraz oynayayım bare şeklindeki oyunu ona lig sonunda bile asist kralı olacak performansı sadece 2ayda sağladı..Demek ki isteyince oluyormuş, herkes tekrar ümitlenmeye en azılı Lincoln düşmanları bile susmaya başlamıştı..Fakat 2. yarı yine bu durumda yine ortam istediği hale gelince kah canı isteyince tatile çıkma kah salonda masaj yaptırma şeklinde moduna geri döndü..


Yaz tatiline yine dönmeyeceği söylentileriyle ve bu kez bunu doğrularcasına 20 bavulla gitti..Dünya umurunda değil havasında daha takımının son maçını beklemeden apar topar gitti..Çoğu kimse artık bize hayır gelmez, gitsin de gelmesin, ne kadara olursa olsun satalım havasındaydı..O da gitmeye kafasını koymuş gibiydi..


Fakat kimse ona GS'de kazandığı oynasa da oynamasa da aldığı garanti parayı vermiyordu..Bir de Rijkaard gelince ani bir u dönüşüyle "her haftaki maçlardan sonra en iyi benim, takımı yine sırtladım şeklinde açıklamalar" yaptığı resmi sitesinde; "kalmak istiyorum, Türkiyede yapacak daha çok işim var, Rijkaardla çalışmayı dört gözle bekliyorum" biçiminde açıklamasıyla herkesi şaşırttı..

O kadar yaptıklarına ve yapmadıklarına rağmen taraftarın kafasında hala soru işareti bırakan adam kendine güveniyorsa kalsın bakalım GSımızda..Bakalım pabuçun pahalı mı, takımdan büyük tavırların işleyecek mi artık Rijkaardla birlikte göreceğiz..Oyununa güveniyorsan 11e de girersin makina gibi işleyecek Rijkaardın sisteminde, tabi salonda masaj yaptırmaları bırakman lazım, biraz da antreman yapıp koşman lazım..Varsan biz de varız!!
Yine varlığı dert olup yokluğunu mu umacağız; sadece bekleyip göreceğiz.

10 Haziran 2009 Çarşamba

4-3-3 sadece PESte değil!


PES için gamepad'ler ya da klavyeler hemen her futbolseverin ellerinin arasından geçmiştir. Saatlerce kıpırdamadan oynuyabiliyoruz bu oyunu ellerimizi uyustururcasına..Birkac gun ara verip krize girenler bile vardır..Bu oyunda macların neredeyse tamamında Barcelona secildigine sahit oluyoruz, bazen iki takım da barca oluveriyor..4-3-3 sistemli barcelona herkesin tercihi olmus durumda..Bu sistemi de barcelonaya ve dolayısıla PESli barcelonaya monte eden ise Frank Rijkaard'tır..

Rijkaard gelmeden önce barcelona kötü günler geçiriyor ve son 3 yılda ilk 3e dahi giremiyordu..Ligin son maçında valenciaya karşı rivaldonun muhtesem rovasatasıyla ancak 4.lugu alabildiklerini bir kısmınız hatırlayacaktır. Rijkaard geldikten sonra ise 5 yılda 2 1.lik, 2 2.lik ve bir kez de 3. olacaktır..Son sene Eto'olu polemiklerle baslayan polemiklerle onlenemeyen dusus Rijkaardın sonunu hazırlamıstı..


Rijkaardın takımının zaferlerini taçlandırdığı mac tabi ki kupaların kupası olan Şampiyonlar Ligi finalidir..2006 yılında Arsenale karşı bu düzende çıktılar..Şu zamanki efsanevi barcelonaya göre daha zayıf gözükse de, o zamanlar da barca için "uzay futbolu" oynuyor, bu takımla baş edilmez, otomatige bağlamış gibi oynuyorlar gibi yorumlar yapılıyordu..Tipik 4-3-3 olan bu sistemde tabi kilit isim 10 numara ronaldinho dısında oyunu çift yönlü oynayan bugunku "İniesta-Xavi" ikilisi gibi "Deco-Van Bommel" ikilisi yer almaktaydı..GS'ın bugunku kadro yapısında bu tanıma uyan bir tek Ayhan Akman var..Onun da -32 yaşında olmasına rağmen- hala öğreneceği çok şey var..Bu ikiliden biri Arda Turan olur mu; büyük bir ihtimal olmaz çünkü ARdayı Messi/Ronaldinho pozisyonunda oynatacağı çok açık..Bu durumda bu pozisyona muhakak bir transfer şart..Lincoln sorunsuz olsa burada rahatlıkla oynayabilir ama onun da fizik gücü ve savunma yönü buna müsait değil..

Sağ bek, stoper ve kaleciyi transferle çözeceğimizi düşünürsek Barosun nerede oynayacağı geriye kalan en büyük problem bence..Milan'ın yukardaki Barca sisteminde Guily pozisyonunda ne kadar verimli olabilir; bu da soru işareti..O zaman buraya da Keweli 11 dışı düşünürsek bir transfer gerekiyor..Sonuçta eğer Rijkaard ilk basın toplantısında "sisteme uygun oyuncu alacağız" ifadesine uygun davranır ve bu sistemi bize monte etmeye çalışırsa şöyle bir görüntü ortaya çıkacak:

TRANSFER
TRANSFER(Sabri/Uğur) Servet TRANSFER (Emre'ler) H. Balta

Topal

TRANSFER(Barış) Ayhan (Mustafa Sarp)

TRANSFER(Kewell) Baros ARDA-10


Lincoln mü, gözünün yaşına bakılmayacağı ve yollanacağı kanısındayım..Bu sistem bizim kültürümüze çok yatkın, UEFA kupasını aldığımız sene Okan-Suat-Euro'lu orta sahaya ve Hagi-Hakan-Arifli bir 3 lü forvet hattına sahiptik..Geçiş dönemi biraz sancılı olacak ama sistem klubumuz için biçilmiş kaftan; önümüz aydınlık!..Artık GS'ımız da PES gibi oynasın..

8 Haziran 2009 Pazartesi

Hoşgeldin GS Ekolü..



Galatasaray, biz taraftarları mutlu eden ama taraflı tarafsız hepimizi şaşırtan bir olaya imza attı geçtiğimiz cuma günü..Dünyaca ünlü teknik adam Rijkaard İstanbul'a GS için geldi ve imzasını attı..Yıllarca günü kurtarmaya yönelik yanlış hareketlerle, Cimbomun ekolüne yakışmayan isimlerle zaman kaybettik. Şimdi gün yeniden toparlanma günüdür. Rijkaard sadece büyük bir transferden ibaret değildir aynı zamanda bir camianın kendi kimliğini hatırlamasıdır.

Bu kimlik; sadece tabelaya bakmadan göze hoş gelen futbolu tercih eden bir taraftara sahip olan, günübirlik değil kalıcı ve daha çok "Edirne ötesi" başarıları hedefleyen bir kitleden oluşuyor..Biz yeri geldiğinde şampiyon yapmış hocaları dahi futbolu sıkıcı diye yolladık..2002 yılında luce bizi şampiyon yaptığında kimse oynanan futboldan memnun değildi. Bu bizim için t.d. değişikiği için yeterli sebepti..Bu sene de Bülent yönetiminde en ufak bir ışık, umut görseydik tabi onunla devam ederdik..Bu camia kendinden bekleneni yıllar sonra yeniden yaptı ve büyüklüğüne yaraşır büyüklükte bir hoca ile yeni umutlara yelken açtı..

Frank Rijkaard bizde başarılı olur olmaz, bunun hakkında şimdiden öngörüde bulunmak zor ama bu başlı başına büyük bir olaydır..GSı Avrupada tekrar hatırlatma projesindeki mihenk taşlarından biri bu olaydır..Geçen sene Avrupa'da uzun zamandan sonra 10 maçı geçen takımımız bu sene kestirmeden büyüklüğünü göstermiştir..Öyle ki üstünden 3 gün geçmesine rağmen uefa.com'da en çok okunan haber hala rijkaardın transferidir..
http://www.uefa.com/footballeurope/news/kind=2/newsid=836103.html


Biz taraftarlar ve camiamıza Rijkaardın ve dolayısıyla GSımızın başarılı olması için sadece ve sadece bir vazife düşmekte: O da sabırla destek olmaktır..Yeni ülkeyi, oyuncuları tanımak ve sistemini oturtmak için belki 6 ay belki de 1 yıl gerekecek kendisine..Eğer bugunkü barca gibi makinalı bir düzende oynamak istiyorsak gerekirse 2 yıl da tahammül edebilmeliyiz..
"The choice is yours, Let the game begin!"..

4 Haziran 2009 Perşembe

YHA & Vefa

YHA yani yazış haber ajansları yine her transfer döneminde olduğu gibi son sürat devrede..Üstelikm bu sefer sabahından milliyetine kadar hepsi fotospor kıvamında..

Önce Schustere gidildi, ve anlaşılıp yedekte tutulmaya başlandı!!
Ertesi gün ibre Co Adriaanse'ye döndü ve bu da cepe kondu..
Rijkard ise maliyeti yüzünden cepe giremeden teğet geçti..
Houllier ise gelmeye hazır olsa da 2. feldkamp olmasın diye sağlık sorunları nedeniyle bekletiliyor, yoksa çoktan gelmişti..
Ramos zaten dünden razı, tek sorunu 4 m euroluk maliyeti..
Ve tabi olmazsa olmaz Fatih Terim..O da neden bana ilk başta gelmediniz diye sitem etmiş ama kadroyu görünce iştahı kabarmıyor değil..
Bu arada daum, van gaal, manchininin de isimleri gecti tabi.."Varan" kaç oldu artık saymayın, resmi siteden açıklama duymadan; "anlaştı, imzaladı, GS'da" gibi ibareler yer alsa da siz siz olun inanmayın derim..

Bu takımın kaleci, defans, orta saha ve forvet gibi temel mevkilere 4 iyi takviyeyle iyi ve disiplini sağlayacak bir hoca getirmek şartıyla Uefa Avrupa Ligini rahatlıkla kazanacak kapasitede olduğu unutulmasın..

Yeter ki takım oluşturabilecek bir t.d. getirilsin ve gerek biz gerek yönetimimiz biraz sabırlı olsun..



Bu arada Teşekkürler Bülent Korkmaz, zor zamanda görevi kabul ettin gerektiğinde istifanı tereddüt etmeden verdin..GS'lılığını sorgulamıyoruz ama senden bize hoca olmaz, önce insan yönetmeyi, değişik kişilerden takım oluşturmayı başarman gerekiyor..Bunun adı vefasızlık değildir, Bülent Hoca tarihi fırsatı kaçırmıştır yanlış tercihleriyle, özellikle yabancılar olmak üzere herkesle sorun yaşamasıyla..




Vefasızlık yapılan biri varsa içimizden biri olan, bayrak adam olan ŞAŞ'ımıza yapılmıştır..Elbette sonsuza kadar futbol oynamayacak ve bizde kalmayacak ama veda böyle mi olmalıydı..UEFA kupasını almış kimi oyuncuların kendini klubun sahibi gibi görmesi, kendinde her hakkı bulması ne kadar yanlışsa, Hasan ŞAŞ gibi asıl değerlerimize haketmedikleri bu muameleyi göstermek de bir o kadar yanşlıştır..Bu son olsun, Hasan ŞAŞ bu taraftar her zaman seninle unutma..